Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu ya da diğer adıyla Ayrılma Kaygısı Bozukluğu kişinin gelişim sürecine uygun olmayan, bağlanılan kişiden (anne, baba, yakın bir aile ferdi vb.) ayrılmayı düşününce bile kişide yoğun strese ve korkuya sebep olan anksiyete bozukluğudur.
❖ Kişi evden veya bağlanılan kişiden ayrılmayı düşündüğünde ya da bunu deneyimlediğinde yoğun ve devamlı stres yaşar.
❖ Kişi bağlandığı kişinin başına gelebilecek hastalık, yaralanma, kaza veya ölüm olasılığını sık sık düşünür ve bu konuda çok yoğun endişe hisseder.
❖ Kişi, kendisinin bağlandığı kişiden ayrılmasına sebep olabilecek kaçırılma, hastalanma, kaza geçirme olasılıklarını sık sık düşünür ve bu konuda yoğun endişe hisseder
❖ Kişi ayrılma korkusundan dolayı evden çıkmayı, okula-işe gitmeyi devamlı olarak reddeder ya da bu konularda oldukça isteksiz davranır.
❖ Kişi yalnız kalmak veya bağlandığı kişiden uzakta kalmak konusunda devamlı ve oldukça yoğun bir korku yaşar, bu konularda isteksiz davranır.
❖ Kişi bağlandığı kişiden ayrı uyumayı reddeder veya bu konuda oldukça isteksiz davranır.
❖ Ayrılma teması içeren kabuslar kişide devamlı olarak gözlemlenir.
❖ Kişi, bağlandığı kişiden ayrılmak durumunda kaldığı zaman ya da bunu düşündüğü zaman baş ağrısı, karın ağrısı, mide bulantısı ve kusma gibi fiziksel semptomlar gösterir.
Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu (AAB) Oluşumu
➢ Ayrılma anksiyete bozukluğu tanısının konulması için çocuklarda ve ergenlerde bu belirtilerin en az 4 hafta boyunca, yetişkinlerde ise 6 ay boyunca görülmesi beklenir.
➢ Ayrılma anksiyetesi genellikle, kişinin günlük hayatını ve iş-okul hayatını olumsuz etkiler. Ayrıca kişinin hayatını olumsuz etkileyecek seviyede yoğun strese ve kaygıya sebep olur
➢ Ayrılma anksiyete bozukluğu, her yaşta olabilmekle beraber, genellikle çocukluk döneminde ve ergenlikte gözlemlenir. Ancak, 20’li yaşlardan sonra gözlemlenen Yetişkin Ayrılma Anksiyetesi bozukluğunun da toplumda sık gözükebileceği belirtilmektedir. Dolayısıyla, Ayrılma Kaygı Bozukluğu çocuk dönemine özgü bir bozukluk değildir ve çocuklukta başlayan ayrılma anksiyetesi yetişkinlik döneminde de sürebilmektedir (Carmassi et all., ty.).
➢ Ayrılma kaygısı bozukluğu vaka örneği, yetişkinlerde büyük değişikliklerle (taşınma, evlenme vb.) baş etmede zorluk yaşama şeklinde de görülebilir. Ayrıca çocuklardan farklı olarak, yetişkinlerde fiziksel semptomlar yerine bilişsel ve duygusal semptomlar daha sık görülür (Carmassi et all., ty.).
➢ Ayrılma anksiyetesi olan yetişkinlerde, bağlanılan kişi ile sık sık telefon görüşmesi yapma ihtiyacı ve hayatında değişmeyen, sabit rutinler oluşturma ihtiyacı görülebilir.
➢ Ayrılma anksiyetesi çocukluk döneminde genellikle okul çağına gelen çocuklarda ortaya çıkar. Eğer çocuğunuz okul öncesi;
● Uyku problemi çekiyorsa
● Eskisinden daha sinirli, alıngan davranıyorsa
● Evde çok uyumlu bir çocuk olmasına rağmen okulda içe kapanık veya kavgacı bir tavır sergiliyorsa
● Okula giderken baş ağrısı, mide bulantısı, karın ağrısı yaşıyorsa
● Okula gitmemek için direniyor ve okul sabahları hastalanıyorsa
çocuğunuzda ayrılma anksiyetesinden kaynaklanan okul fobisi olabilir. Okul fobisi, okul korkusundan daha uzun sürelidir ve çocuk üzerinde daha yoğun bir strese yol açar.
➢ Ayrılma anksiyetesi birçok çocukta görülebilmekle beraber , alacağınız psikiyatrik veya psikolojik terapi ile çözülebilmektedir. Tedavi edilmeyen ayrılma anksiyete bozukluğu, yetişkinlik döneminde panik bozukluğu veya çeşitli ruhsal hastalıklara yatkınlık şeklinde devam edebilmektedir (Carmassi et all., ty.).,,
ÇOCUKLARDA AYRILMA KORKUSU NASIL GİDERİLİR?
Bebekler doğduğu andan itibaren hayatta kalabilmek; fiziki, sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını karşılayabilmek için anne ile ilişki kurar. İlk yıllarda kurulan bu ilişki bağlanma kuramının dayanak noktası olup sonraki yıllarda kurulacak ilişkinin niteliğini belirleyecektir. Annenin etkisi bu yönden çok önemlidir. Bebeğin annesi ile kurduğu bağ; dış dünyayı inceleyebileceği ve kendini tehlikede hissettiğinde geri dönüşler yapabileceği güvenli bir sığınaktır(Küçüködük 2015). Bebek kendini güvende ve huzurlu hissetmelidir. Bebek anneden ayrıldığı zaman bir takım farklı tepkiler göstermektedir. Bu tepkilerin ortaya çıkmasında en çok okulla ilgili olumsuzluklar, kardeş doğumu, bir yakının ölümü, çocuğun anne ya da babasının uzun süre evden ayrı kalması gibi yaşam olayları, anne-çocuk ilişkisinde farklı bağlanma şekilleri oluşabilmektedir. Yapılan araştırmalar sonucu:
Güvenli Bağlanma: Güvenli bağlanan bebekler, bağlanma figürünün işlevi açısından bakıldığında, yakınlığı koruma ve kendini güvende hissederek çevreyi keşfetme açısından kuramın öngördüğü şekilde davranmaktadır. Buna göre, ayrılık sonrası huzursuz olan bebekte kısa süreli huzursuzluk çıkar. Annenin odada olmadığı zamanlarda çevre ile ilgilenmeye ve oyuncaklarla oynamaya devam eder. Fakat anne geldiğinde bebek rahatlar, davranışlarında aktif ve etkin keşfetme görülmektedir. Bu bebekler anneyi güvenli üs olarak kullanabilmiştir.
Kaygılı-Kararsız Bağlanma: Bu tür bağlanan çocuklar anne uzakta- ulaşılamaz olduğunda çok yoğun bir kaygı yaşamışlar ve anneye karşı öfke duymuşlardır. Öyle ki odadaki yabancı ile iletişim kurmadıkları gibi çevreyi keşfe çıkmamışlardır. Anne odaya geldiğinde bu tür bağlanma biçimine sahip bebeklerin kolay kolay sakinleşmediği ve tepkilerinin belirgin olmadığı gözlenmiştir. Annenin, çocuğun ihtiyaçlarına karşı olan tutumunun oldukça tutarsız olduğu ve buna bağlı olarak bebeklerin de tutarsız tepkiler geliştirdikleri söylenebilir.
Kaçıngan Bağlanma: Bu bağlanma biçiminde olan çocuklar ise, anneleri yanlarında olduğu sürece çevreyi kolay bir şekilde keşfetmişler, oyuncaklarıyla oynamışlar, ancak annelerinin odada olmayışına huzursuz olmamış, tepki vermemişlerdir. Sadece oyuncaklarla oynayarak, odadaki yabancı ile ilişki kurmaktan da kaçınmışlardır. Anne tekrar geldiğinde ise anneye ilgi göstermemiş, temas kurmamışlardır. Oyuncaklarıyla oynamaya devam etmişlerdir (Sümer ve Güngör, 1999) Çocuklarda ayrılma kaygısını ve korkusunu etkileyen faktörlere bakıldığında; en büyük etkenin ANNE olduğu belirlenmiştir. Ebeveyn tutumu, anne mizacı, çocuğun kardeş sayısı, çocuğun büyüdüğü ve gelişmekte olduğu ortam ..vb. birçok etken vardır.
Ülkemizde okul reddinin erkek çocuklarda daha fazla görülmesinin sebebini, araştırmalar erkek çocuklarına verilen değerin fazla olması olarak belirtmiştir. Ne var ki son yıllarda bu algı önemini yitirmiş; cinsiyetler arası farkın ayrılık kaygısında önemli farkın olmadığı belirlenmiştir. Bu farkın olmayışı annelerin eğitim seviyelerinin yükselmesiyle ilişkilendirilmiştir.
ANNE MİZACI
Yapısal, genetik ve biyolojik temele dayanan; kişinin yaptığı şeyi ne şekilde yaptığı ile ilişkili olarak tavır ve davranışlar için kullanılan terim Mizaç olarak tanımlanmıştır(Erermiş vd. 2009). Annenin mizaç özellikleriyle ilişkili olarak çocukla kurduğu ilişkide güvensiz, karamsar, kötümser, , şüpheci, huzursuz ve yetersizlik duyguları içinde olmasının bağlanma sürecini olumsuz etkilemektedir. Ayrıca özdeşim, örnek model olarak çocuğa olumsuzluk oluşturabilmektedir. Annelerin anksiyöz(kaygıcı),karamsar, kötümser, tutumları çocuklarının davranışlarına da yansımaktadır(Erermiş vd. 2009).
KARDEŞ FAKTÖRÜ
Sosyal duygusal uyum düzeyi, ayrılma kaygısının oluşmasında ve giderilmesinde belirleyici bir faktördür. Araştırma sonuçları incelendiğinde kardeş faktörünün çoğunlukla sosyal uyumu olumlu yönde etkilediği görülmüştür. Çocuk kardeşleriyle paylaşmayı (oda, oyuncak, eşya vb.) , kardeş sayısı arttıkça öğrenmektedir. Bu şekilde işbirliği, yardımlaşma, gibi becerileri artmakta bu durum sosyal becerilerini geliştirmektedir. Ancak, bağımsız olan ebeveynler birden fazla çocuk sahibi olmakta; çocuklarının sosyal gelişimleri için harcadıkları çaba ve kendi sahip oldukları değerler ve tutumlar değişebilmektedir. Gelişen çocukların davranışlarındaki farklılıkların, oluşturulan kardeş ilişkileri ile alakalı olduğu söylenebilir.
Ebeveynler, kardeş ilişkilerinin sağlıklı ilerlemesinde yardımcı olmalı ve ortamda her zaman paylaşım, hoşgörü, saygı korunmalıdır. Böylece çocuklardaki sosyal duygusal uyum kolaylaşmış olacaktır.
YAŞ FAKTÖRÜ
Problem davranışları (ayrılma korkusu/kaygısı) ile çocuğun yaşı arasında ters orantı vardır. Ayrılma kaygılarının çocukların yaşları arttıkça azaldığı hem bilişsel ve dil gelişimlerinde hem de sosyal davranışlarında ilerleme görüldüğü araştırmalar sonucu belirtilmiştir(Özdemir, 2012).
ANNE EĞİTİM DÜZEYİ
Anne eğitim düzeyinin çocuklarda ayrılma kaygısına tam olarak net bi etkisi olmamakla birlikte yapılan araştırmalarda farklı etkileşimler bulunmuştur.
Çocukların kendi kendini yönetmesinde annenin eğitim düzeyi arttıkça olumlu yönde gelişmektedir. Çocuğun temizlik, yemek, uyku, giyinme, okul çalışması-ev işlerine yardım, yer değiştirme, arkadaşlarıyla görüşme, para harcama ve faydalanma gibi davranışları kendiliğinden yapmaktadır (Güleş, 2004).
Bunun yanı sıra çocuğun problem davranışlarının annenin eğitim düzeyi artmasıyla artması da görülebilmektedir. Çalışma saatlerinin uzamasından ötürü, çocukla daha az vakit geçirebileceği, bir takım ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalma ihtimalinin artacağı akla gelmektedir. Ayrıca anne-babaların öğrenim düzeylerinin, çocukların yardım etme ve paylaşma davranışları üzerinde etkili olmadığı saptanmıştır.
Ebeveyn Olarak Ne Yapmalı?
• Annelerin öğrenim durumundan çok, çocuk eğitimi ve ebeveynlik becerileri konusunda ebeveynler kendini geliştirmelidir.
• Kardeşler arası ilişkilerde ayrımcı veya tutumcu olmadan birliktelik sağlanmalı ve paylaşma duygusu pekiştirilmelidir.
• Annenin başlı başına önemli bir faktör olduğu unutulmamalıdır. Annede olan ruhsal (kaygı, karamsarlık, endişe, korku) bozukluklar çocuğu etkilemekle kalmayıp aynı bozukluklar çocukta da görülebilmektedir.
• Ayrıca model alacağı en yakın örnek anne olduğu için, anne mizacı her zaman pozitif olmalı ve çocuğu olumlu yönde etkilemelidir.
• Çocuğun güvenli bağlanması sağlanmalıdır.
Referans:
Carmassi, C., Gesi, C., Massimetti, E., Shear, M.K., & Dell’Osso,L. (t.y.). Seperation anxiety disorder in the DSM-5 era. Modern Psychopathologies or old diagnoses.