OTİZM SPEKTRUM BOZUKLUĞU

Otizm Nedir? 

Otizm, Yunancada “kendi” anlamına gelen “autos” kelimesinden köken alır ve kendini dış dünyaya kapatarak içe çekilmeyi ifade eder.

Otizm spektrum bozukluğu ya da daha sık kullanılan haliyle otizm; kişilerarası iletişim ve sosyal ilişki kurmada yetersizlik ve tekrarlayıcı-takıntılı davranışlarla seyreden, beyin gelişimi ile ilgili bir bozukluktur. Otizmde en temel sorun çocuğun diğer insanları algılama ve onlarla ilişki kurma biçimiyle ilgilidir.

Otizm spektrum bozukluğu ne demektir? 

Tek bir otizm tablosu yoktur. Bir yanda zekâ geriliği olan, hiç anlamlı kelimesi olmayan, çevreden tamamen kopuk ve yoğun takıntılı-tekrarlayıcı davranışları olan çocuklar varken, diğer yanda parlak zekâlı, karşılıklı sohbet geliştirebilen ancak arkadaş ilişkilerinde belirgin sorunlar yaşayan ve bazı konulara aşırı ve takıntılı ilgi gösteren çocuklar bulunur. Bu yüzden hafiften ağıra farklı işlev düzeylerindeki bu çocuklar için otizm spektrumu (yelpaze) ifadesinden söz edilir.

Çocuğun konuşma becerileri, zekâ seviyesi, tekrarlayıcı-takıntılı davranışların biçimi, duyusal aşırı duyarlılık olup olmaması, özel ilgi alanlarının içeriği, epilepsi ve diğer tıbbi durumların varlığı, eşlik eden dikkat eksikliği, aşırı hareketlilik, şiddet öfke kontrol problemleri, kaygı, depresyon vb. psikiyatrik durumlar nedeniyle klinik özellikler her çocuk için farklıdır. Bu yüzden değerlendirme ve tedavi tüm bu özellikler göz önünde tutularak gerçekleştirilmelidir.

 

Otizm neden olur?

Otizm genel olarak beynin erken dönemdeki (anne karnında ve ilk yıllarda) gelişimi ve hücrelerin düzenlenmesindeki farklılıklar nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Bu farklı gelişimde genetik faktörler en önemli yeri tutmaktadır. Aile, evlat edinme ve ikiz çalışmaları otizmde genetik yatkınlığın %74-92 arasında olduğunu göstermektedir. Otizmli bir çocuğa sahip bir ailenin bir sonraki bebeğinde otizm görülme riski farklı çalışmalarda %7 ile %20 arasında bildirilmektedir.

Otizmin tek bir genle ilişkili bir bozukluk değildir. Hatta otizmle ilişkili olarak 1000’den fazla gen bölgesi belirlenmiştir. Çok farklı genler, farklı mekanizmalarla, bazen de çevresel faktörlerle birleşerek otizme neden olmaktadır. İleri anne yaşının (40’dan büyük), ileri baba yaşının (50’den büyük) ve iki hamilelik arası sürenin kısa olmasının (24 aydan daha kısa) çocukta otizm riskini bir miktar artırdığı belirlenmiştir. Ayrıca hamilelik döneminde annenin geçirdiği bazı enfeksiyonlar, diyabet (şeker hastalığı) ve yüksek tansiyon; çocukta erken doğum (32 haftadan küçük), düşük doğum tartısı (1500 gramdan düşük) ve iri doğum (95. persantilden büyük olma) ile aile üyelerinde otoimmun hastalıkların bulunması otizm ve gelişim geriliği riskini bir miktar artırmaktadır. Hamilelikte valproik asit kullanımı otizm riskini artırdığı gösterilmiştir. Ancak yeni kuşak depresyon ilaçlarının riski artırdığına yönelik tutarlı bir veri bulunmamaktadır. Ayrıca gebelik döneminde folik asit takviyesi otizm riskini azaltmaktadır. Aşıların otizm riskini artırıp artırmadığını değerlendiren çalışmalar böyle bir ilişki göstermemiştir (Zerbo ve ark. 2017).

Günümüzde otizm gelişiminde genetik faktörlerin ağırlıklı bir rol oynadığı kesinleşmiştir. Buna rağmen otizmli çocukların aile ve akrabaları sorgulandığında ailelerin az bir kısmında 2. bir otizmli bireyden söz edilmektedir. Bununla birlikte otizmli çocukların ebeveynleri, diğer gelişimsel sorunları (örneğin Down sendromu) olan çocukların ebeveynleriyle kıyaslandığında şu özellikler daha yoğun görünmektedir: sosyal ortamlarda daha sessiz ve soğuk olma, daha az sayıda yakın arkadaşı olma, yeniliklere açık olmama, değişen ortam ve aktivitelere uyumda güçlük, mükemmeliyetçilik, detaycılık, görevine aşırı düşkünlük, kaygılı ve hassas kişilik yapısı. Bu özelliklerin hiçbiri otizm tanısı için yeterli olmamakla beraber otizmli bireylerdeki sosyal yetersizlikler, tekrarlayıcı/takıntılı ilgi ve etkinlikler ve kaygı belirtileri ile ilişkili görünmektedir.

Otizm ne sıklıkta görülür? Erkek ve kızlar arasında farklar var mıdır?

Dünya Sağlık Örgütü 2012’deki değerlendirmesinde otizmin tüm dünyada sıklığı % 1 civarında bildirmektedir. Daha yakın dönem çalışmalar gelişmiş ülkelerde bu oranı % 1.5 olarak bulmuştur. Otizm erkeklerde kızlara göre 4 kat daha sık görülmektedir. Otizmli bireylerin yaklaşık üçte birinde zekâ geriliği mevcuttur.

Son 20-30 yıldaki otizm sıklığında ortaya çıkan artış son yıllarda platoya ulaşmış görünmektedir. Otizm sıklığındaki artışın daha çok otizmle ilgili farkındalığın ve sağlanan hizmetlerin artışı ile zekâ geriliği olmayan daha hafif vakaların tanınması ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.

Otizm belirtileri ne zaman ortaya çıkar?

Otizmin belirtileri genel olarak erken çocukluk döneminde ortaya çıkar. Bazı çocuklarda ilk aylardan itibaren farklılıklar gözlemlenebilir. Belirtilerin daha hafif olduğu ya da gelişim düzeyi ve dil becerilerinin iyi olduğu çocuklarda belirtiler daha geç fark edilebilir. Ayrıca bir grup çocukta (yaklaşık olguların dörtte biri) ilk 1-1.5 yıl normal bir gelişimin ardından, 18-24 aylar arasında dil ve sosyal becerilerde gerileme olur ve otizm belirtileri ortaya çıkar.

Otizm belirtileri nelerdir?

Otizmli çocukların dış görünüşleri çoğu zaman diğer çocuklardan farklı değildir. Bununla birlikte diğer insanlarla ilişki kurmaları, sözlü ve sözlü olmayan iletişim özellikleri ve davranışları ile yaşıtı olan diğer çocuklardan ayrılır. Bu çocukların öğrenme, düşünme, problem çözme becerileri üstün düzeyden, ciddi geriliğe kadar değişebilir. Bazı otizmli bireyler günlük hayatta çok düşük düzeyde desteğe ihtiyaç duyarken bir kısmı pek çok alanda desteklenmelidir. 

Otizm Spektrum Bozukluğundaki çocuklar birbirinden çok farklıdır. Buna rağmen ortak özellikleri:

– Sosyal gelişimleri ve sosyal ilişkileri yaşıtlarından farklıdır.

– Kişilerarası iletişimde sorunlar yaşarlar.

– İlgi alanları, davranışları ve bazen konuşmaları kısıtlı ve tekrarlayıcıdır.

Aşağıdaki belirtiler otizm için uyarıcı olmalıdır: 

  • Çocuğun bir yaş civarında (özellikle başka bir şeyle meşgul değilken) ismi ile seslenildiğinde tepki vermemesi
  • 14 ay civarında ilgisini göstermek için (örneğin uçan bir uçağı göstermek için) parmağı ile işaret etmemesi
  • 18 ay itibariyle taklit oyunları oynamaması (örneğin çay partisi ya da bebeği beslemeye çalışmaması)
  • Diğerleri ile göz teması kurmaması ve genellikle yalnızlığı tercih etmesi
  • Konuşma ve dil becerilerinin gecikmesi (1 yaşta tek kelimeler, 2 yaşta iki kelimeli basit cümlelerle iletişim başlatmalıdır)
  • Yaşıtlarından farklı biçimde kelime ve ifadeleri tekrarlaması (ekolali)
  • Yaşıtlarına ilgi göstermemesi, onların yaptıklarını taklit etmemesi
  • Diğer insanların duygularını anlama ya da kendi duygularını tanımlamada zorluk yaşaması
  • Arkadaşlık kuramaması ve sürdürememesi, empati yapamaması
  • Şaka, alay ve imalı ifadeleri anlayamaması
  • Düz, robot gibi ya da müzikal bir ses tonu ile konuşması
  • Sorulara alakasız, anlamsız yanıtlar vermesi
  • Ufak değişiklikler nedeniyle aşırı derecede üzüntü ve huzursuzluk hissetmesi ve aşırı tepki vermesi
  • Takıntılı ilgilerinin ve davranışlarının olması
  • Kollarını çırpma, sallanma, dönme gibi tekrarlayıcı davranışlar sergilemesi
  • Etrafındaki seslere, kokulara, tatlara ve dokulara aşırı tepki vermesi
  • Gelişimde gerileme olması (çocuğun iletişim için çıkardığı seslerin, kelimelerin ve diğerlerine olan ilgisinin azalması)

Otizmli bir çocuk bu belirtilerin hepsini göstermek zorunda değildir. Ayrıca bazen otizmi olmayan çocuklarda da bu belirtilerin bazıları gözlenebilir. Bu yüzden bu belirtilerin birkaç tanesini bir arada gösteren bir çocuğun, tecrübeli bir çocuk psikiyatrisi uzmanı tarafından değerlendirmesi son derece önemlidir.

Otizmde tanı nasıl konulur?

Günümüzde otizmli tanısı için ortak bir biyolojik belirteç (örneğin kan testleri, beyin görüntüleme, EEG, genetik testler ve ya ağır metal taramaları) tespit edilememiştir. Bu yüzden tanı; çeşitli becerilerin ve davranışsal belirtilerin değerlendirilmesi ve ayrıntılı gelişim öyküsünün alınması ile konulur. Değerlendirme sırasında en önemli nokta hastaya yeterince zaman ayrılarak ayrıntılı klinik değerlendirmenin yapılabilmesidir. Bu denli önemli bir tanı için kısıtlı imkânlarla yapılacak 10-15 dakikalık bir değerlendirme yeterli olmamaktadır (Mukaddes ve Dursun 2018).

Otizm şüphesi olan bir çocuğun klinik değerlendirmesinde anne-baba ya da çocuğa bakan kişiden, çocuğun anne karnından itibaren ayrıntılı gelişim öyküsü alınmalı ve çocuğun davranışları, iletişim ve sosyal becerileri gözlenmelidir. Otizm belirtilerinin değerlendirilmesi için bazı standart ölçek ve testler kullanılabilir. Çocuk eğer kreş ya da okula başladı ise öğretmenlerin gözlemi istenebilir. Ailenin benzer şikâyetlerle başka başvuruları varsa oralarda yapılan inceleme ve girişimler gözden geçirilmelidir.

Otizmin diğer tıbbi durumlardan ayrılması ya da eşlik eden tıbbi durumların değerlendirilmesi son derece önemlidir. Bu amaçla çocuk ve ailenin tıbbi öyküsü alınmalı; çocukta görme, işitme, dismorfi ve cilt lekeleri değerlendirilmeli, Frajil X ve mümkünse mikroarray yöntemi ile ayrıntılı kromozom analizi istenmelidir. Ayrıca hastada ağır zeka geriliği, dismorfi ve gelişimde gerileme varsa çocuk nörolojisi değerlendirmesi, MR, EEG, doğumsal metabolik hastalık taraması ve bazı genetik testler istenebilir.

Otizm riski olan bir çocukta gelişim düzeyi ve uyum becerilerinin değerlendirilmesi de son derece önemlidir. Bu amaçla Denver II Gelişim Tarama Envanteri, Ankara Gelişim Tarama Envanteri, Vineland Uyum Davranışı Ölçeği gibi araçlar uygulanabilir.

Ayrıntılı klinik değerlendirmede otizmli çocuklarda sık olarak gözlenen hiperaktivite, dürtüsel davranışlar, dikkat dağınıklığı, öfke patlamaları, saldırgan davranışlar, kendine zarar verme, kaygı, duygudurum değişiklikleri, beslenme ve sindirim problemleri ile uyku problemleri de ele alınmalıdır.

Otizmde erken tanı neden önemlidir?

Otizmde en etkili tedavi çocuğun gelişim düzeyine uygun ve otizm belirtilerini hedef alarak düzenlenmiş, yapılandırılmış eğitim programlarıdır. Çalışmalar; erken dönemde başlanan yoğun tedavi programları ile bu çocukların dil, sosyal, bilişsel ve uyum becerilerinde anlamlı iyileşmeler olduğunu göstermektedir. Çalışmaların bir kısmı, eğitsel müdahalelere daha küçük yaşta başlanmasıyla kazanımların daha iyi olduğunu göstermiştir.

Otizmde tedavi ilkeleri nelerdir?

Otizmde tedavi:

1) Temel belirtilerin (sosyal iletişim ve etkileşim yetersizlikleri ile tekrarlayıcı davranış ve ilgiler) ve eşlik eden yetersizliklerin azaltılmasını

2) Uyum becerilerinin kazanımı yoluyla kişisel bağımsızlığın artırılmasını ve

3) Problem davranışların azaltılması ya da önlenmesini hedefler.

 Her olgunun kendine özgü zorlukları ve güçlü yanları olduğundan tek tip bir tedavi yönteminden söz edilemez. Aksine tedavi; çocuğun gelişim düzeyi, sosyal iletişim, dil ve davranış alanlarındaki belirtileri, eşlik eden tıbbi ve psikiyatrik durumları göz önüne alınarak planlanır.

Otizmli çocukların tedavisinde eğitsel yaklaşımlar (özel eğitim) ön plandadır. Bunun yanında çocuğun ihtiyacına göre dil ve konuşma terapisi, iş ve uğraş terapisi, sosyal beceri eğitimi, bilişsel davranışçı terapi ve tıbbi tedavilerle desteklenmesi gerekebilir.

Otizmli çoğu vakada kesin bir tedavi söz konusu olmadığı için etkinliği kanıtlanmamış, fayda sağlamayan, hatta bazı durumlarda zararlı olabilen pek çok teknik ve yöntem mucize tedaviler olarak sunulmaktadır. Bu nedenle aileler mümkün olduğunca bilimsel ve klinik olarak etkinliği kanıtlanmış tedavilere yönlendirilmelidir (NCAEP 2020). Tedavi planında ailenin tercihlerine dikkat edilmesi ve kaynaklarının en verimli biçimde kullanılması son derece önemlidir. 

Özel Eğitim Programları

 Otizmin temel belirtilerin hafifletilmesi ve çocuğun işlevselliğin artırılmasında en etkili yaklaşım eğitsel yaklaşımlardır. Özel eğim programlarıyla sosyal ve iletişimsel becerilerin geliştirilmesi, olumsuz davranışların azaltılması ve günlük yaşam becerilerinin kazandırılması hedeflenmelidir.

Erken Davranışsal Müdahaleler

Bu tür müdahalelerin en fazla tanınan biçimi Uygulamalı Davranış Analizi (Applied Behavioral Analysis; ABA)’dir. Uygulamalı Davranış Analizinin istenen davranışların artırılmasına, istenmeyen davranışların azaltılmasına, dil, iletişim, dikkat, odaklanma, bellek ve akademik becerilerin kazanılmasına yardımcı olduğu gösterilmiştir. ABA uygulamaları başlarda cezayı da içeren daha katı uygulama biçimleri nedeniyle eleştirilmiştir. Ancak günümüzde daha yumuşak, esnek, duygusal alışverişi içeren uygulama biçimleri tercih edilmektedir.

Erken yoğun davranış analizi 2-5 yaş arası çocuklarda, haftada 20-40 saat olarak, birebir uygulanan bir eğitim programıdır. Bu eğitimlerde amaç iletişim, sosyal beceriler, bilişsel ve akademik becerilerin geliştirilmesidir. Bu yöntemin otizm belirtilerinin ve davranış problemlerinin şiddetini azaltmada; bilişsel becerilerin, uyum becerilerinin, alıcı ve ifade edici dilin geliştirilmesinde etkili olduğu gösterilmiştir (Reichow ve ark. 2018). Bilimsel kanıtlarına rağmen bu yöntemin bazı kısıtlılıkları söz konusudur: Ekonomik kaynakları kısıtlı olan ülkeler için ulaşımda zorluklarla karşılaşılması; becerilerin daha çok seans içinde kazandırılması ve dış dünyaya genellemekte zorluk yaşanması; her zaman bireye özel programlar geliştirilememesi ve ailelere becerileri farklı ortamlarda desteklemek için yeterince destek sunulamamasıdır.

Erken Ebeveyn Yardımlı Müdahaleler 

Çok sayıda bilimsel çalışma ebeveynlere çocuklarıyla nasıl ilişki kuracakları konusunda eğitimleri içeren girişimlerin etkili olduğunu göstermiştir (Lord ve ark. 2018). Bu tedaviler ebeveynleri “yardımcı terapistler” haline getirerek, çocuğun sosyal iletişimi ve davranışlarını olumlu biçimde etkilemektedir. Burada ebeveyn ya da bakım verenlere fazla yönlendirici olmadan ilişki kurma, ortak dikkati sağlama ve çocuğun giderek daha fazla oyun başlatmasının desteklenmesi konuları vurgulanır. Ayrıca bu tür müdahaleler aile içindeki gerginliğin azaltılması ve odaklanılacak olumlu bir şey sunulması bakımından da faydalı görünmektedir.

Erken Ebeveyn Yardımlı yaklaşımlar aileler için daha az müdahalecidir, daha düşük yoğunlukta uygulanabilir ve nispeten daha ekonomiktir. Otizmin bazı belirtilerini gösteren ama tanı alacak düzeyde olmayan çocukların aileleri için de faydalı olabilir ve grup formatında da uygulanabilir.

Genel olarak ebeveynin aracılık ettiği müdahaleler temel olarak ortak dikkat, sosyal iletişim ve dil becerileri gibi sosyal iletişimsel etkileşimi artırırken; daha yoğun, yapılandırılmış, birebir (terapist/öğretmen ve çocuk), uygulamalı davranış analizine dayanan müdahalelerin dil gelişimi, bilişsel gelişim ve uyum becerilerini desteklemede daha etkili bulunmuştur (Lord ve ark. 2018). Bu nedenle ebeveynlerin, hatta mümkünse tüm aile üyelerinin tedavi programlarına dahil edilmesi son derece önemlidir.

Gelişimsel Bireysel Farklılıkları Gözeten İlişki Temelli Model (DIR)

Bu yöntem işlevsel duygusal kapasite, ortak dikkat, ilişki kurma, iki yönlü iletişim, problem çözme ve sembolik düşünceye odaklanır. Bakım veren kişinin keyif veren bir ilişkiyi başlatmasıyla çocukta duyu, duygu ve motor eylemler arası bağlantının güçlendirebileceği, bunun da daha amaca yönelik etkili davranışlara yol açacağı bildirilmektedir. “Floortime” da DIR’dan gelişmiş bir yöntemdir ve yaygın kullanılan yöntemlerden birisidir. Etkinliğine yönelik çalışmalar kısıtlı olmasına rağmen; özellikle ebeveynle eğitim saatleri eklenerek, evde de uygulanması sağlandığında çocukların daha hızlı geliştiği gösterilmektedir.

Konuşma Terapisi

Dille ilgili becerilerin diğer alanlara oranla daha yavaş geliştiği olgularda bireysel eğitim programına konuşma terapisinin de eklenmesi gerekebilir. Konuşma terapistinin çalışabilmesi için çocuğun bazı dil öncesi becerilere sahip olması gerekmektedir. Bunlar: göz kontağı kurabilmesi, komut almaya ve motor taklitlere başlayabilmiş olması, dikkatini belli bir süre odaklayabilmesi ve sürdürebilmesidir. Bu noktada olmayan çocuklar öncelikli olarak özel eğitim uzmanıyla çalışmalıdır.

Sosyal Beceri Eğitimi

Normal gelişim gösteren çocuklar sosyal kuralları ve becerileri sezgisel olarak öğrenebilse de otizm spektrumundaki çocukların sosyal öğrenme yetersizlikleri bu olağan süreci engeller. Sosyal becerileri desteklemek amacıyla sosyal beceri grupları, sosyal öyküler, akran yardımlı müdahaleler ve video modelleme gibi farklı yöntemler farklı yaşlarda uygulanmaktadır (Mukaddes ve ark. 2021). Sosyal beceri grupları 6-21 yaşlar arasındaki, sözel iletişimi olan ve zeka geriliği olmayan otizm spektrumundaki bireylerde sosyal yeterlilikte ve arkadaşlık ilişkilerinde artışa neden olmaktadır.

Bilişsel Davranışçı Terapi

Bilişsel Davranışçı Terapi’nin bilişsel geriliği olmayan, kendini sözel olarak ifade edebilen otizm spektrumundaki çocuk ve ergenlerde anksiyete ve depresyon belirtilerini azalttığı; sosyal işlevselliği artırdığı ve sosyal işlevsellikle ilgili kazanımların tedavi sonrasında da korunduğu bilimsel çalışmalarla gösterilmiştir (Mukaddes ve ark. 2021).

BDT bu kişilerde:

a) Duygu ve duyumlarını fark etme ve düzenlemeyi,

b) Uyumu bozan otomatik düşüncelerini fark etme ve değiştirmeyi,

c) Diğerlerinin davranışlarını daha iyi okuyarak sosyal ilişkileri daha iyi anlamayı

d) Bunların sonucunda da kendi davranışlarında değişiklik yapmayı öğretmeyi hedefler. Ayrıca problem çözme ve duygu düzenleme gibi alanlarda da faydalı olabilir (Gauss 2019).

Duyusal Bütünleme Terapisi

Duyusal bütünleme çocuğun kendisi ve çevresinden elde ettiği duyusal (görsel, işitsel, dokunsal, derin duyu ve denge ile ilgili) bilgiyi entegre ederek daha uyumlu ve organize hareket etmesini hedefleyen bir yaklaşımdır (Ayres 1972). Bu teorik arka plana ve otizm spektrum tanılı çocuklarda oldukça yaygın biçimde kullanılmasına rağmen otizmin temel belirtilerini azaltmada yeterli düzeyde bilimsel dayanağa sahip değildir. Berard, Tomatis, Earobics, Fast for Words gibi isimlerle de uygulanan işitsel bütünleştirme terapisinin bazı seslere ilişkin aşırı hassasiyeti ve davranış sorunlarını azalttığı gösterilememiştir.

Takip ettiğimiz ailelerin ve çocukların genel olarak duyu bütünleme seanslarına severek gittikleri görülmektedir. Bazı çocukların daha iyi komut almaya başladıkları ve motor becerilerinde artış olduğu da gözlenmektedir. Bu sebeple rutin özel eğitime ek olarak (hiçbir zaman özel eğitimin alternatifi olarak görülmemelidir), zamanı ve bütçesi uygun olan ailelerin bu programa da devam edebilirler.

Duyu bütünleme terapisinin nasıl uygulandığı da son derece önemlidir. Bu yöntem çocuğun pasif bir biçimde, hatta bazen zorlayarak, duyusal uyarana (örn: salıncakta sallamak, diş etlerine fırça ile basınç yapmak, trombolinde zıplatmak, elini mercimek dolu kaba sokmasını sağlamak vb) maruz bırakıldığı bir uygulama olmamalıdır. Malesef bu biçimde uygulandığı için ciddi korkular geliştiren çocuklar görmekteyiz. Duyu bütünleme uygulamalarının Ayres’in geliştirdiği orijinal biçiminde ve şu koşullarda uygulandığında faydalı olduğu bildirilmiştir (Schoen ve ark. 2009). Uygulama:

  1. Her çocuğa aynı şeyler yaptırılmamalıdır. Uygulamalar çocuğun temel problemlerine odaklanılarak ve uygulanan standart değerlendirme araçları temel alınarak çocuğa göre şekillenmelidir.
  2. Çocuk uygulamalarda pasif uyum gösteren bir birey değildir, aktif bir katılımcı olmalıdır.
  3. Çocuk ve terapist arasında işbirliği sağlanmalıdır.
  4. Uygulamalar oyun biçiminde gerçekleştirilmeli, ilgi çekici olmalıdır.
  5. Uygulamaların etkinliği belirli aralıklarla standart araçlarla değerlendirilmelidir.

Tamamlayıcı ve alternatif tedaviler

Temel tedavi programına ek olarak aile tarafından yapılan masaj uygulamalarının ilişkisel yakınlığı destekleme ve çocuğun gerilimini azaltmada; düzenli spor imkânı sağlamanın aşırı hareketlilik, dürtüsellik ve obezite riskini azaltmada ve duygu düzenlemeyi kolaylaştırmada olumlu etkileri görülmektedir. Ayrıca melatoninin uyku problemlerinde, omega3 yağ asitlerinin dikkat, sosyal iletişim ve stereotipik davranışlar için faydasını gösteren bazı çalışmalar bulunmaktadır.

 Ağır metallerden arındırma, yoğun ve kısıtlayıcı diyet uygulamaları, yüksek doz vitamin kullanımı, hiperbarik oksijen ve nörofeedback gibi yöntemlerin etkili olmadığı, hatta bazı durumlarda olumsuz yan etkileri olduğu için önerilmemektedir. 

Ergen ve erişkin dönemde gidiş nasıldır?

Otizm tanısı alan olguların ortalama olarak %10 kadarının bu tanıyı kaybettiği bildirilmektedir. Tanı kaybeden olguların zeka seviyesi, algılayıcı dil, sözel ve motor taklit becerileri ve motor gelişim bakımından diğerlerinden daha iyi durumda olan ve erken dönemde tanı alan ve tedaviye başlayan olgular oldukları gösterilmiştir. Buna karşın zekâ geriliği, epileptik nöbetler ve genetik sendromların eşlik ettiği olgular daha olumsuz bir gidiş göstermektedir (Helt ve ark. 2008). Otizm tanısını kaybeden olguların bir kısmının dikkat eksikliği hiperaktivite, obsesif kompülsif bozukluk, özgül fobi gibi tanılarla yaşamlarına devam ettiği gösterilmiştir.

Otizmli çocuklarda ergenliğin fiziksel ve hormonal belirtileri çoğu zaman yaşıtlarına benzer şekilde gelişmektedir. Bununla beraber %20 kadarında ergenliğe giriş gecikebilir. Fiziksel gelişimle ilgili ciltte yağlanma, sivilce, terleme, adet görme gibi yeni durumlar bu çocuklarda hijjen ve kendine bakımla ilgili zorlukları beraberinde getirebilir. Erken dönem kendine bakım becerilerinin kazanılış olması bu süreci kolaylaştırır. Ergenlikte olguların %70’i kısıtlı da olsa dil becerilerine sahiptir. Dönme, sallanma gibi stereotipik davranışlar bu dönemde belirgin oranda azalır. Bazı olgularda öfke patlamaları, depresyon, kaygı bozukluğu, dikkat eksikliği/hiperaktivite, cinsellik ve özbakımla ilgili problemler sosyal iletişim ve takıntılara ilaveten zorluk oluşturabilir.

Zihinsel yetersizliği olan otizmli bireylerde yaşla çeşitli düzeylerde ilerlemeler sağlamakla birlikte genel olarak erişkin dönemde diğerlerine bağımlı bir yaşam sürerler. Normal zekalı otizmli bireylerde gidiş daha değişkendir. Bir kısmı tam bağımsız yaşam kurup kendi başına iş ve ev sahibi olabilse de, diğer kısmı aile desteği ile daha basit bir işte desteklenerek yarı bağımsız bir hayat sürer. Erişkin dönemde sosyal, dil ve takıntılar noktasında ciddi ilerlemelere rağmen birçoğunda arkadaş ilişkisi sınırlıdır. Çeşitli alanlarda ortak ilgi ve aktiviteler (ör: spor, hobi gibi) diğerleriyle ilişki kurmayı kolaylaştırır ve desteklenmelidir. Erişkin dönemde zorluk yaşanan alanlardan bir diğeri de uygun iş bulma ve devamlılık sağlamadır. Çoğu zaman işle ilgili bilişsel ve teknik beceriye sahip olmalarına rağmen sosyal iletişimle ilgili zorluklar bu süreci zorlaştırmaktadır.

Otizm spektrumundaki bireylerin yanı sıra aile bireylerinin maddi, sosyal ve duygusal açıdan desteklenmesi son derece önemlidir. Ev içindeki duygusal atmosfer (ör: olumsuz duygu ifadesinin yüksek olması) olumsuz gidişle ilişkili bulunmuştur. Kabul ve Kararlılık Terapisi, Farkındalık (Mindfullness) temelli yaklaşımlar ve bilişsel davranışçı terapinin en etkili psikoterapi yöntemleri olduğu gösterilmiştir (Yu ve ark. 2019).

Kaynakça:

  1. Mukaddes NM ve Dursun OB. Otizm spektrum bozukluklarında tanım, prevalans ve klinik özellikler. Nörogelişimsel Bozukluklar (Eds. Mukaddes NM ve Ercan ES). İstanbul, Nobel Yayınevi, 2018, s.261-284.
  2. Zerbo O ve ark.  Association between influenza infection and vaccination during pregnancy and risk of autism spectrum disorder. JAMA Pediatr 2017; 171e163609.
  3. Lord C ve ark. Autism spectrum disorder. Lancet. 2018; 11;392(10146):508-520.
  4. Weitlauf AS ve ark. Therapies for Children With Autism Spectrum Disorder: Behavioral Interventions Update] Rockville: Agency for Healthcare Research and Quality (US); 2014.
  5. The National Clearinghouse on Autism Evidence and Practice, NCAEP (2020)
  6. NCAEP Report – Table 3.1 – EBP list.pdf (unc.edu) (10.06.2021’de girildi) https://ncaep.fpg.unc.edu/sites/ncaep.fpg.unc.edu/files/imce/documents/EBP%20Report%202020.pdf (10.06.2021’de girildi)
  7. Mukaddes NM, Kılınçaslan A, Karakoç-Demirkaya S. Tanının Ötesinde Asperger ve Otizm. Simurg Art Yayınları. İstanbul: 2021.
  8. Ayres AJ. Types of sensory integrative dysfunction among disabled learners. Am J Occup Ther. 1972: 13-8.
  9. Helt M, Kelley E, Kinsbourne M, ve ark. Can children with autism recover? If so, how?. Neuropsychol Rev. 2008;18(4):339–366.
  10. Reichow B, Hume K, Barton EE, Boyd BA. Early intensive behavioral intervention (EIBI) for young children with autism spectrum disorders (ASD). Cochrane Database Syst Rev. 2018. 9;5.
  11. Yu Y, McGrew JH, Boloor J. Effects of Caregiver-Focused Programs on Psychosocial Outcomes in Caregivers of Individuals with ASD: A Meta-analysis. J Autism Dev Disord. 2019. 49:4761-4779.
Whatsapp'tan sorun
Nasıl yardımcı olalım?
Merhabalar,
Ücretlerimizi öğrenmek için bize sorun😊

Hızlıca randevu oluşturabilirsiniz 👇 👇